Lokantalar fiyatı şişirince herkes evde yemek yapmaya başladı, tencere tava satışları patladı
Pandemi sonrasında Türkiye, dışarıda yeme alışkanlığını yeni yeni kazanıyordu. TÜRES ve TÜRYİD gibi kuruluşların üyelerinin kurumsal davranışı bu gelişmeye büyük katkı verdi.
Esra Kuştemir - Cornella YKB |
Lezzet, fiyat konusunda dengesine oturuyor, dışarıda yemek yeme alışkanlığı suistimale uğramıyordu. Yüksek enflasyon sürecinin başlamasıyla dengeler altüst oldu. Bazı lokanta ve restoranlar enflasyonu da bahane ederek fiyatları âdeta uçurdular.
TÜRES Başkanı Ramazan Bingöl, Adana Başkanı Biral Serttaş, Kahramanmaraş Başkanı Serhan Erdoğanyılmaz ve Giresun Başkanı Şevket Alaeddinoğlu bu gidişi önlemeye çok çalıştı. Ama olmadı. Özellikle olumsuzun daha fazla duyulması gerçeği yüzünden herkes şu hikâyeleri birbiri ile paylaşmaya başladı:
-Dün filan yerde yemek yedim, bir hesap geldi inanılmazdı…
Bunlar anlatıldı ve sonunda olan oldu. İlk mesaj Türkiye’nin en büyük tencere tava üreticilerinden olan Öztiryakiler’den geldi. Fuarda Tahsin Öztiryaki’nin ekibi satışların iyi gittiği bilgisini vermişti.
Bunun üzerine tencere tava satışlarını en iyi bilen isimlerden olan ve dedesinin küçük bir atölyede başlattığı yolculuğu 44 ülkeye taşıyan ZÜCDER Yönetim Kurulu Üyesi Esra Kuştemir’e sorduk… Cevap her şeyi net bir şekilde açıklıyordu:
-Son dönemde tencere tava yetiştiremiyoruz. İç pazarda satışlarımız âdeta patladı. Zaten pandemide eve dönüş başlamıştı. Son dönemde enflasyon nedeniyle dışarıda yemek yemenin maliyeti arttı. Bir de bunu suistimal eden kuruluşlar oldu. İnsanlar evde yemeye başladı. Biz bunu satışlarımızdan görüyoruz. Özellikle bazı mekânların fiyatları şişirmesi bu süreci hızlandırdı. Tencere tava satışlarımızın en iyi gittiği günleri yaşıyoruz.
Evet birileri ısrarla uyarıları duymadı. Bazı kuruluşların çabaları da yetmedi. Ve sonunda olan oldu. Herkes yemeğini evde yapmaya yöneldi. Tencere tava satışları bunu gösteriyor. Belki bundan birileri ders alır… Ne dersiniz sizce alır mı?
Tek araçla gidersek ulaşım çözülür mü?
En çok İstanbul’un trafik sorununu konuşuyoruz. Özellikle taksi meselesi zirvede. İstanbul’da 20 bin taksi var. Taksiye ulaşmak çok zor… Hatta bazı yerlerde veya saatlerde imkânsız.
Oysa Martı TAG’ın (tek araçla gidelim) 157 binden fazla sürücüsü var. İstanbul’daki kullanıcı sayısı 4 milyonu geçti.
Ortalama araç bulma süresi 5,4 dakika. Ortalama müşteri memnuniyeti yüzde 98 olarak tespit edildi.
İstanbul ve New York birbirine benziyor. New York’ta 230 bin paylaşımlı araç var. Yani İstanbul’da 70 binden fazla paylaşımlı araç sürücüsüne ihtiyaç var.
Fakat TAG aracı olmak sıkıntılı. Çünkü Paylaşımlı Yolculuk Yönetmeliği yok. Martı bu işi yönetmelik olmadan yapıyor. Şimdilik sistem New York Borsası’ndan gelen yabancı yatırımın TAG’ı finanse etmesi ile sürüyor.
Martı TAG’ın Kurucusu Oğuz Alper Öktem aylardır bu yönetmeliğin çıkması için çalışma yapıyor. Yetkili mercilerle konuşuyor.
Son olarak Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) toplantısı sırasında yaptığı açıklamada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin paylaşımlı yolculuk yönetmeliğini çıkarma yetkisi olduğuna dikkat çekti.
Böyle bir yetki varsa İstanbul’u taksi krizinden kurtarmak isteyen belediyenin bunu kullanması gerekmez mi?
Bugüne kadar Martı TAG’da 10 milyonlarca yolculuk olduğu ama bir çanta veya telefon kaybeden bile olmadığı söyleniyor. Çünkü herkes dijital kayıt altında… Üstelik sistemin ek gelir gibi bir takviyesi de var. Bu yüzden paylaşımlı yolculuk yönetmeliğini herkes gündeme almalı ve tek araçla gitmenin yolunun açılmasına katkı vermeli.
Yabancılarla ortak olmak isteyen KOBİ’lerin bilgisine…
Yeni dönemde bazı KOBİ’lerin yabancı şirketlerden teklifler aldığını duyuyoruz.
Türkiye’nin tedarik zincirinde önemli bir üs olmasının bu tekliflerde önemli bir payı olduğunu tahmin ediyoruz.
Peki, bu kuruluşlar bu tekliflere ne cevap vermeli? Yıllar önce bir dünya devi Shell ile ortak olan Erdal Aksoy ve oğlu Batu Aksoy’a bu konudaki tecrübelerini sorduk… Her ikisi de kuşağının önemli temsilcisi sayılan bu iki ismin verdiği cevapları karar vermekte zorlanan KOBİ’ler için aktarıyoruz…
Önce Shell & Turcas Petrol’ün oluşmasını sağlayan Türkiye’nin en başarılı iş insanlarından Erdal Aksoy’a sözü verelim:
-Benden sonraki kuşakta yer alan gençlerimizin bu büyük ortaklık içinde, o kurumsal yapının içinde olmaları başlı başına bir kültür. Gençlerimiz zaten yeterince açıktılar ama bu ortaklık sayesinde çok daha fazla dünyaya açılma fırsatı buldular. Yabancı ortaklarla çalışıyor olmak bir kültür meselesi olduğu kadar sürdürülebilirliğin garantisi ve güvencesidir. Az kazanırsınız ama çok şey öğrenirsiniz. Çok daha sağlam bir geleceği garanti edersiniz.
Sonra genç yaşına rağmen TÜSİAD’dan TÜRKONFED’e çok önemli iş insanı örgütlerinde önemli görevler üstlenen, kuşağının yıldız isimlerinden Batu Aksoy’un görüşlerini aktarıyoruz:
-Bu birleşme sayesinde 193 yıllık bir akaryakıt tecrübesi elde ettik. Şöyle bir 18 seneye baktığımız zaman özellikle son 18 senenin ilk 10 senesi her iki ortak için de daha verimliydi. Türk lirasında daha ciddi bir stabilite vardı. Bizim de en nihayet işimiz Türk lirası odaklı. İhracatımız yok. Ve esasında tam tersi ithal ediyoruz ya da dolar bazında rafinerilerimizden satın alıyoruz. Dolayısıyla Türk lirasında stabilitenin olduğu yıllarda gelirlerimiz daha yüksekti. Erdal Bey'in söylediği gibi Shell ortaklığı bizi farklı bir platforma koydu. Turcas’ın kökeni 1931 yılına gidiyor. Türk Petrol markasıyla kurulan bir şirket. Shell'in kökeni Cumhuriyetle birlikte 1923 yılında Türkiye'ye gelmesiyle başlıyor. Dolayısıyla 101 yıl Shell’de var. 92 yıl bizde var. Yani iki şirketin ortalamada toplam 193 yıllık Türkiye akaryakıt sektörü tecrübesi var ve biz bu 100 yılın sonunda hâlâ piyasanın tepesinde kalmayı başardık. Bu birleşme sayesinde Shell gibi bir dünya markasını, yeryüzünün en büyük şirketlerinden bir tanesini; işletmesi ve öz kaynaklarıyla birlikte ülkemizde tuttuk.
kaynak: turkiye
Yorum Gönder